Senaryo Ekibi

Öykü Yazma Teknikleri 1

ÖYKÜ YAZMA TEKNİKLERİ 1


Yazarlığın yetenekle doğuştan mı geldiği yoksa eğitimle mi edinildiği çok tartışılan konulardan biri. Bu tartışmanın hangi tarafında olursanız olun prensipli bir şekilde ve mutlak suretle düzenli olarak yazılmadığı sürece iyi bir yazar olunmayacağı gerçeğinden kaçamazsınız.

Bu yazımızda yaratıcı yazarlık atölyelerinde sık sık bahsedilen öykü yazma tekniklerinden bahsedeceğiz.

Kurmaca yazıyı beş temel ögeye ayırmak mümkündür: Karakter, zaman, mekan, olay örgüsü ve üslup. Üslubu bir başka yazıda konuşmak üzere dışarı bırakıyor ve diğer dört elementi inceliyoruz.

1. Karakter:
Öykülendirme yoluyla anlatılan kurmaca yazıların olmazsa olmaz ögesi karakterdir. İster klasik ister post-modern bir kurmacanız olsun karakter olmadan olmaz. Fakat bu her karakterin bir kişi olmak zorunda olması anlamına gelmez. Örneğin sizin kurmacanızın (bundan sonra öykü diyeceğiz) karakteri bir kedi veya bir yel değirmeni olabilir. Karakteri karakter yapan şey onun ait olduğu sınıf değil kişiliği, duygu ve düşünceleridir. Karakteri karakter yapan özelliklere zayıf yanlar, arzu, hırs ve ihtiraslar ya da korkuları eklemek de mümkündür.  Biz aslında bütün öykü boyunca bir karakterin yukarıda sözünü ettiğimiz zayıf yanları, arzuları, ihtirasları, hırsları veya korkuları doğrultusunda yaşadığı değişimine/dönüşümüne tanık oluruz.

Bir öyküde karakter oluşturulurken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta inandırıcılıktır. Karakteriniz kedi bile olsa onu öyle inandırıcı bir şekilde sunmalısınız ki okuyucu kedinin konuşabileceğine inanmalı. Bir karakteri inandırıcı kılmanın en kolay ve önemli iki yolu vardır. Birinci yol karakter işi gücü, giyimi kuşamı, başkalarıyla olan ilişkileri, istekleri, zaafları, ayakkabı numarası, sevdiği yemekler, saçını tarayış biçimi gibi detaylarıyla sunmaktır. Bunu yaptığını takdirde okuyucuyu karakteri sonraki davranışlarına daha iyi hazırlarsınız. Ayrıca karakteri okuyucu zihninde canlandırmanın da en kolay yolu budur. Diğer bir deyişle okuyucunun zihninde karakterinizi sözcüklerle çizmeniz gerekmektedir. Mümkünse sesinin kalınlığı/inceliği, teninin kokusuna kadar canlı bir karakter çizmelisiniz.

Karakteri inandırıcı yapan bir diğer unsur ise diyalogtur. Yarattığınız karakterin iç dünyasını okuyucuya aktarmanın en sahici yolu diyalog yazmaktır. Siz bir karakterin canının limonlu dondurma çektiğini okuyucuya yazar olarak söyleyeceğinize bırakın karakteriniz bunu kendi ağzından söylesin. Yani karakterin okuyucuyla konuşmasına izin verin. Okuyucunuz karakterinizin yaşadığına ancak bu şekilde inanacaktır. Diyalog konusunun en hassas noktası karakterin seçtiği kelimeler, kullandığı üslup ve şivedir. Yöresel şiveleri ve belirli sosyal sınıflara ait jargonları kullanmaktan çekinmeyin. Unutmayın ki gerçek hayatta bir sokak çocuğu argo kullanır ama bir prens argo kullanmaz.

2. Mekan: Mekan da aslında öykünün bir karakteridir. Öykünüzün meselesini mesele yapan şey mekandır. Mekanla uyum içerisinde olmayan kişi ve davranışlar öykünün çatışmasını yaratır. Örneğin bir hastanede rakı içip göbek atan bir karakter yaratamazsınız. Mekanınız ve karakteriniz (birazdan bahsedeğimiz zaman da dahil) ahenk içerisinde olmalıdır.

Her ne kadar bazı yazarlar olmayan mekanlar yaratmayı ve öyküleri içerisinde kullanmayı sevseler de yeni yazarlara bu durum tavsiye edilmez. Okuyucunun zihninde istenilen canlılığı ve gerçekliği yaratmak için zaten var olan bir mekânı kullanmanın hiçbir sakıncası yoktur. Aksine mekan ne kadar güçlü durursa karakterleri de o denli içine alır.

Mekân yaratırken iç ve dış mekân seçimi yapmanız gerekebilir. Kurgunuza göre hem birden fazla iç hem de birden fazla dış mekâna ihtiyaç duyabilirsiniz. (İç mekandan kastımız ev, ofis vs. gibi belirli kişilerin girebileceği, dış mekandan kastımız ise bir karakterin çok kişiye rastlayabileceği halka açık park, bahçe veya kafe gibi alanlardır.) Bazense yalnızca bir mekân kullanmanız gerekebilir. Mekânınızı kurgunuz ve karakterleriniz belirleyebileceği gibi karakterlerini kurgu ve mekanı da belirleyebilir.

Her ne kadar eski ve klasik eserlerde uzun mekan betimlemelerine rastlıyor olsak da günümüz edebiyatında uzun (ve gereksiz) betimleme yapmak pek de hoş karşılanmaz. Dostoyevski zamanında bir uçağı uzunca betimlemek gerekli olabilirdi çünkü o dönemde uçak olmadığı gibi olsa bile uçağın ne olduğunu bilen okuyucu sayısı azdı. Oysa günümüz görsel çağında uçağa hiç binmemiş bir kişi de pek ala uçak hakkında fikir sahibi olabiliyor. Unutmamak gerekir ki öykü yazmak okurla iletişim kurmaktır, her istediğimizi okura okutmak değil.

Günümüz yazarının betimlemeden anladığı o mekanı kendisine benzer diğer mekanlardan farklı kılan şeyleri anlatmak olmalıdır. Örneğin bahsi geçen evin herhangi bir evden neden ve nasıl farklı olduğunu anlatmak gibi.

Mekan anlatımında yazarın ve okurun işini en çok kolaylaştıran ve iletişimlerini en çok güçlendiren şey duyulara hitap etmektir. İyi bir yazar betimlemelerini yaparken beş duyudan faydalanmalıdır. Örneğin bir köy evinde yanan odun sobasının sıcaklığı, yeni demlenmiş çayın kokusu ve keçi peynirinin tadından bahseden bir yazar okuyucuyu kendisine ve eserine daha kola çekebilir.

Bu yazının ikinci kısmında zaman ve kurguya değinecek ve kurmaca yazarlığıyla ilgili genel hususlara değineceğiz.


Yorumlar - Yorum Yaz
Öykü Yazarları Köşesi
Etkinlikler

  Facebook'tan takip et!

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam117
Toplam Ziyaret1403032
Site Haritası